Kardeşimin Hikayesi - Zülfü Livaneli

Bazı kitaplar vardır, sizi dünyasına alıverir, hem sonunu merak eder bir an önce öğrenmek istersiniz, hem de kitabın bitmesini istemediğiniz için yazarın yarattığı dünyadan ayrılmamak. "Kardeşimin Hikayesi" de işte böyle kitaplardan biri. Karakterleri hala gözlerimin önünde, yaşıyor benle. 


"Kardeşimin Hikayesi" kısa sürede okuyup bi çırpıda bitirdiğim kitaplardan biri oldu. İçeriğinden fazla bahsetmeyeceğim, okumak isteyenleriniz olabilir (ki tavsiye ederim). 

Karakterlerin hepsini ve Livaneli'nin anlatım tarzını çok çok sevmeme rağmen, kitabın sonunu bir yerden sonra biraz tahmin edilebilir bulduğum için çok beğenmedim. Sonunu diyorum bak, yoksa kitabın geneline hiç bir lafım yok:) 

Bir de kapak resmini sevdiğim söylenemez. Evet ilgi çekici, ama benim hayalimdeki hikaye ile bağdaşmadı. Tabi tüm bunlar karakterlere ve anlatıma hayran olmama engel olamadı. 

Kitap, "insanların duyguları olmasaydı her şey ne kadar kolaylaşırdı" düşüncesinden yola çıkarak oluşturulmuş. İlginç değil mi, duygular olmadan yaşamak, bir düşünsenize. Kızmıyorsunuz, sevinmiyorsunuz, üzülmüyorsunuz, hissetmiyorsunuz.  

"Aşk bir uçurum kıyısında gözü kapalı yürümektir" diyor. Her an düşüp ölebilirsin uçurumdan, ama umurunda değil.

Kitabın ana karakteri Ahmet'in evi halen hayalimde, keşke bir imkan olsa da yazarın resmettiği evi görebilsem, kendi hayalimdeki ile karşılaştırabilsem. 

Son derece düzenli, dolabındaki giyeceği kıyafetler bile hava sıcaklığına uygun dereceler not alınarak gruplanmış, evinde kocaman bir kütüphanesi ve farklı odalarda içeriklerine göre sınıflandırılmış kitapları, "sevgili"si bulunan, kimseye fiziksel temas kuramayan, köpeği "kerberos" ile konuşabilen, defterine hevesle notlar alan, sonra ilerleyen günlerde okuyunca hiç o ilk hevesindeki gibi ahım şahım bir fikir olmadığını fark eden, "minarelere su içtiren" bir karakter.

Diyor ki,

"Herkes öleceği günü, saati bilseydi, geriye sayım ne kadar zor olurdu, düşünsenize. Geçen her dakikayı bir tabut çivisi gibi algılamaz mıydık? Açıkça yanıt vermek bile insanı ürkütüyor, değil mi?" (s.31)

"Gelecekte neler yaşanacağını, yarın ne olacağını bilmek! Bundan daha korkunç bir ceza yoktur dünyada." (s.31)

"İnsan soyu zayıf, kırılgan, ölümlü, her türlü hastalığa, kazaya açık ama kendini avutarak yaşıyor, bunları unutuyor. İşte anahtar kelime bu; hayatın özü; büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı. İnsan unutmadan hayatını sürdüremez." (s.31)

"Gördüğünüz gibi her şey hikayedir ve nereye kadar gerçek olduğunu bilmemize imkan yok. İnsanlar birbirine durmadan yalan söyler." (s.92)

"Nietzsche'nin "aktif unutma" tezi üzerinde çalışıyordum. Ona göre hayvanlarla insanlar arasında temel bir tarihsellik farkı vardı. Hayanların tarihselliği yoktu; dün ve bugün arasında bir fark hissetmezlerdi. Bu tarihsel bilinç insana özgüydü ve hayvanları kıskanmamız için bir sebepti. İnsanın geçmişini araştırması acı veren bir deneyimdi. Mutlu olabilmenin tek yanı "unutmayı" başarabilmekti." (s.185)

"Şirazlı Sadi'nin insanı nasıl tanımladığını not ettim defterime. "Yek katre-i hunest ve hezar endişe.", yani "Bir damla kan ve bin endişe." İşte unutmayı başaramayan insanın trajedisi bu sözlerde gizliydi. Ömrünü endişeyle tamamlamaya ve sürekli acı çekmeye mahkum olan bir zavallı ruh." (s. 186)

"İnsanın en kötü yalanı kendine karşı olanıdır". (s.222)

"Bilen insan bilmiyormuş gibi yaşayamaz." (s.223)

"Her insan bedeninin çürüyeceğini bilir ve bundan korkar. Ama çoğu insanın ruhu gövdesinden önce çürür; nedense bundan kimse korkmaz!" (s. 236)

Okunması gereken bir kitap. Farklı ufuklar açıyor insana, farklı bir düşünce tarzı yaratıyor, en olmadı Ahmet, Mehmet için bile unutmak istemediklerim arasında.

İyi ki yazmışsın bu kitabı Zülfü Livaneli.  

Teşekkürler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neden Mutlu Olur?

Mr.Nobody - Bay Hiçkimse (2009)

Kaplumbağa Terbiyecisi