Kayıtlar

Temmuz, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kardeşimin Hikayesi - Zülfü Livaneli

Resim
Bazı kitaplar vardır, sizi dünyasına alıverir, hem sonunu merak eder bir an önce öğrenmek istersiniz, hem de kitabın bitmesini istemediğiniz için yazarın yarattığı dünyadan ayrılmamak. "Kardeşimin Hikayesi" de işte böyle kitaplardan biri. Karakterleri hala gözlerimin önünde, yaşıyor benle.  "Kardeşimin Hikayesi" kısa sürede okuyup bi çırpıda bitirdiğim kitaplardan biri oldu. İçeriğinden fazla bahsetmeyeceğim, okumak isteyenleriniz olabilir (ki tavsiye ederim).  Karakterlerin hepsini ve Livaneli'nin anlatım tarzını çok çok sevmeme rağmen, kitabın sonunu bir yerden sonra biraz tahmin edilebilir bulduğum için çok beğenmedim. Sonunu diyorum bak, yoksa kitabın geneline hiç bir lafım yok:)  Bir de kapak resmini sevdiğim söylenemez. Evet ilgi çekici, ama benim hayalimdeki hikaye ile bağdaşmadı. Tabi tüm bunlar karakterlere ve anlatıma hayran olmama engel olamadı.  Kitap, "insanların duyguları olmasaydı her şey ne kadar kolaylaşırdı" düşün

Harry Potter Sen Mi Büyüksün J.K Rowling Mi Yoksa Satış Stratejin Mi?

Resim
Ne Harry Potter kitabı okumuş ne de filmlerinden herhangi birini izlemiş azınlık insanlardan olan bendeniz, dünya çapında bu kadar üne kavuşmuş, zamanının fenomeni kahramanımıza ve tabi ki onun yaratıcısı J.K Rowling'e uzaktan da olsa bir saygı beslemişimdir.  Kolay iş değil, sıfırdan bir karakter yaratacaksın, kendi gerçekliğinde onu inanılır kılacaksın, dünya seni ve karakterini tanıyacak, sevecek, zor zanaat, bravo Rowlingciğime. David Jobber'in Principles and Practice of Marketing kitabında bahsettiği "case"lerden biri de tam bu konu üzerine.  Diyor ki, 6. Harry Potter kitabı (Melez Prens) yayın sektöründeki o zamana kadar görülmemiş bir pazarlama başarısı sağlamış.  5. Harry Potter kitabı da zaten tarihteki en hızlı satılan kitapmış; daha ilk günde 5 milyon satmış, yani saniyede 21 kitap. Satılan kitapları üst üste koyduğunuzda Everest'in 12 katı oluyorumuş:) Harry Potter'ın tüm kitapları strateji olarak merak uyandırma üzerine ku

Kûfi

Resim
Sanat tarihini severim. Ne kadar anladığım, yorumlayabildiğim tartışılır tabi, zira çok derin bir bilgiye sahip değilim. Gel gör ki, gördüğüm, okuduğum başyapıtlara, camilere, kiliselere, yıllar, hatta asırlar önce yapılmış olmasına, nice afetler depremler geçirmesine rağmen bu güne kadar ayakta kalmış olan yapılara daima bir hayranlık beslemişimdir.  Bu hayranlığım elbette, sadece yapılara değil, yapılmasında emeği geçenlere, her bir köşesinde zeka, emek, sabır pırıltıları saçan eserlere karşı da mevcut. Muhtemelen bundan sonra da bu konu hakkında bir kaç yazı yazacağım, ama bu gün bahetmek istediğim konu Osmanlı hat sanatının bence en güzel örneklerinden biri olan "kufi" hakkında. Osmanlı hat sanatı dediğime bakmayın, aslında islamiyetin ilk yüzyıllarından beri var kufi, islam hat sanatı içerisinde yer alıyor ve bildiğim kadarı ile  Osmanlı'da diğer hat çeşitleri kadar rağbet görmemiş. Ama ben çok sevdim:) Kufi, ismini Irak'ta bir şehir olan Kufe de

Kedidir Kedi

Resim
Sevgili hayvan dostlarımızı uzaktan severim, öyle pek düşkünlüğüm yoktur. Bir ara muhabbet kuşumuz vardı, yemini suyunu verirdim ama bir yandan da korkardım. Ben odadan çıktıktan sonra aile fertlerimizden biri uçururdu aynı odada duramazdım yani. Yok başıma konacak, ani hareketlenecek bir o yana bir bu yana gelemem öyle şeylere.  Ama bak kediler çok takdir ettiğim hayvanlar. Bir kere çok "cool"lar. İsterlerse gelirler yanına, istemezlerse dakika durmazlar. Arada pis pis bakarlar, sırnaşmak istediğinde ilgilenmesen bile kesin bir yolunu bulup sevdirirler kendilerini, yeterli sevgiyi aldıktan sonra göremezsin. Bazı köpeklerin de biraz benzer özellikleri var ama kediler kadar karizmatik değiller. Bu yüzden kedileri hep bir adım önde bulmuşumdur.  Geçen günlerde, arkadaşım Renkli Zeynep ile (kendisi çok renkli bir insan olup, renkli sıfatını sonuna kadar hak eden çok sevdiğim bir arkadaşımdır. Renkli olduğunu pek kabul etmez ama, istese de istemese de inansa da inanmasa

Işık Kutuptan Yükselir

Resim
Coğrafya derslerini hiç sevmedim, sevemedim. Nedense bir türlü yıldızımız barışamadı kendileriyle, çok denedim ama olmayınca olmadı yani. Tabii bunu söyleyen sevgili ben, uzunca bir süre, İngiltereyle Amerikayı, Çin ile Japonyayı aynı yerde sanan bir insan evladıyım. Telefonumdaki trafik yoğunluğunu gösteren haritayı bile zar zor anlayan biriyim. Gerisini siz düşünün artık:) Ama dünya haritalarını severim bak, evimin duvarında vardır bir dünya haritam kahverengi tonlarında, bilgisayarımda da vardır wallpaper yaparım arada sırada, üzerinde harita resmi olan çantam var falan, dünyayı severin yani:) Bir de dünyadaki ilginç doğa olaylarını severim.  Bahaneyle hem kendim bilgileneyim hem de ( varsa:) ) okuyanlar bilgilensin, bir yarışma programında falan kritik soru olur, gün gelir işe yarar diye, bugünkü yazımın konusunu "kutup ışıkları" nam-ı diğer "Aurora Borealis ve Aurora Australis" ilan ediyorum.  Kutup ışıkları bence muhteşem bir doğa olayı. 

Bu Reklamlar Bir Harika Dostum

Resim
Oldum olası reklam dünyasına bir ilgim olmuştur. Küçükken bile reklamlar çıkınca hop diye yemek yedirirlermiş bana, ben boş boş televizyondaki hareketli, renkli, şarkılı türkülü reklamlara bakarken. Beni tanıyanlar bilir, iyi ki yedirmişler yoksa ne olurmuş benim halim, neyse ki artık reklama ihtiyacım yok:)). Üniversitede böyle tam olarak bir bölümde okumuş olmasam da, pazarlama dünyasına olan ilgimi aldığım seçmeli derslerle, okuduğum kitaplarla perçinlemeye devam ediyorum.  Blogumun ilerleyen yazılarında özellikle pazarlama stratejilerine ilişkin bana çok ilginç gelen bir kaç örnekten bahsedeceğim ama onlar için biraz daha ön araştırma gerektiğinden daha sonraya saklıyorum:) Gelelim bugünkü konumuza; bilgisayarımın derinliklerinde fi tarihinde kaydetmiş olduğum eski gazete-dergi reklamlarından bir demet buldum. Sanıyorum gazetelerden birinin internet sayfasından indirmişim, aslında daha çok var da bunlar en beğendiklerim.  Bulunca pek hoşuma gitti, hemen paylaşayım

Freshlyground - Pot Belly

Resim
2010 FIFA dünya kupası resmi şarkısı "Waka Waka - This Time For Africa" yı hatırlıyorsunuzdur. Şarkı her ne kadar Shakira ile aklımızda kalmış olsa da,  bahsetmek istediğim sevgili grup "Freshlyground" aslında  bu şarkıyı Shakira ile birlikte yapmış. Shakiracığımızı az çok biliyoruz, (zamanında Shakira kemeri diye satılan allı pullu kemerleri unutmak ne mümkün:) ), ancak Güney Afrika'da 2002 yılında kurulan bu güzide müzik grubunu onun kadar bilmiyoruz.  Aslına bakarsanız, benim ilgimi gruptan ve şarkılarından önce aşağıdaki klipleri çekti. İzlemenizi tavsiye ederim, zira kendisi benim unutmak istemediklerim arasında. Ayrıca hayatınızdan 4 dakika 21 saniyeyi bu klibe ayırsanız bir şey kaybetmezsiniz diye düşünüyorum:) Tabii ki yine aşağıda kendimce yorumladım, izlemek istemeyenler de buradan devam edebilir:) Klip, insanlar arasındaki farklılıkları öyle güzel benzetmelerle konumlandırmış ki hayran kalmamak elde değil. Esas kızımız, yeşili temsil e

Bura Da Bir Yalnışlık Varda Bulamadım San Ki

Resim
Başlıktaki 4 yanlışı da bulup sinir olduysanız bendensiniz:) Daha az bulduysanız muhtemelen sinir olan kesimden değilsiniz, ne mutlu. Dahi anlamındaki de yi doğru yazabilen, kelimelerdeki imla hatalarından hiç haz etmeyen, anlatım bozukluklarından nefret eden insanlar, bunların hiçbirine dikkat etmeyenlere göre bir anlık da olsa gereksiz bir kendini üstün görme tribine giriyor. Hatta bu da de ayrımını yapamayan sizden daha üst bir kademede çalışan bir kişi, öğretmeniniz ya da bir büyüğünüzse durum daha da vahimleşiyor. Sevgili benim gibi dahi anlamındaki de yi asla affetmeyen dostlarım, (blogumu benim zorumla okuyanları saymazsak kimse okumuyor, dolayısı ile bu söz bana geliyor:) ), bırakın bu işleri. Evet biliyorum dahi anlamındaki de yi herkesin doğru yazdığı bir dünya elbette daha güzel olurdu, ama olmuyor işte:) İlgilenmeyiverin yanlış yazılanlarla, boşverin, hayat ne güzel, kelebekler falan.  Sevgili dahi anlamındaki de yi sallamayan dostlarım, (bu da her

Bu Hamaklara Yatınca Borcunu Unutuyorsun, Kalkınca Hatırlıyorsun

Resim
Haftasonu, sevgili eşimle beraber İstanbul'un keşmekeşinden biraz uzaklaştık; Kuzuluk, Akyazı'daydık. Yemyeşil ağaçlar, şelaleler arasında, amiyane tabirle "doğanın dibi"ndeydik.  Yediğimiz alabalıklardan, bazlama, tereyağı, nutella kombosundan fazla bahsetmeden yazımın esas konusuna geçiyorum:) Tatil yerlerinde ıvır zıvırların, hatıralıkların satıldığı çarşı misali bir alan olur bildiğiniz üzere.  Akyazı'da böyle bir alanda önce eşimin sonra benim dikkatimi yazımın da başlığı olan aşağıdaki resim çekti. Anında fotoğrafını çektik tabi, adamcağız kendince bir satış tekniği oluşturmuş, üşenmemiş bir de gitmiş tabela misali bir yazı yazdırmış, bence gayet de etkili olmuş.  Satıcının pazarlama stratejisinden ziyade, bahsetmek istediğim konu ise şu; benim de üyesi olduğum hafta içi çalışan kesim, zaman zaman abartı iş yoğunluğu, stres, pazartesi sendromu gibi icatlar çıkartarak, "erken kalkmak mecburen işe gitmek mecburen eve dönmek mecburen