Kayıtlar

Haziran, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

P.S. I Love Football

Resim
Çoğu hemcinsimin aksine, futbol maçı izlemeyi çok severim. Hatta zaman zaman sevgili eşim, günün yorgunluğuna yenik düşüp uyuduğunda bile, hiç bilmediğim yurt dışı takımları da olsa, sonuna kadar heyecanla izlediğim maçlar olmuştur.  Ailem de aslında pek futbol meraklısı değildir, neden ben böyle maç seviyorum pek bilemiyorum. Hatta bir gün ben küçükken bir doktor misafirimiz gelmişti, ben ona gizlice sormuştum, "ben maç izlemeyi seviyorum ama erkekler oynuyor hep, kızlar izlemiyor, acaba ben hasta mıyım" diye. Gerçekten:).  Futbol hakkındaki bilgim sınırlı tabi, ofsaytı biliyorum mesela, oyun esnasındaki out olsun, korner olsun pozisyonlardan az çok anlıyorum ama, hangi oyuncu nerede oynar, hangi oyuncu çok iyi hangisi daha kötüdür, 4-4-2, 3-5-2 nedir pek derin bilmem. Neyse lafı fazla uzatmayayım, benim futbol sevdam, sadece tuttuğum takımın ya da ülkemin maçları ile sınırlı değil, güzel oynanan her maçı severim ve izlerim.  Tabi milli takım maçları bambaşk

Ne Güzel Tavşanımızdın Sen Bugs Bunny

Resim
Yok korkmayın nostalji yapmayacağım, ama özellikle 80 ve 90 larda çocukluk döneminizi geçirdiyseniz Bugs Bunny'nin unutulmayacak bir karakter olduğunun da farkındasınızdır. Zeki, kurnaz, uyanık, hilebaz, biraz da narsist, kendinden emin, elinde havucuyla takılan Bugs Bunnyciğimizin, 1938-40 lı yıllarda doğmuş olduğunu öğrenince biraz şaşırdım doğrusu. Meğer bizden ne kadar büyükmüş.  Zamanında Warner Bros'u zengin etmiş tabi, ikinci dünya savaşı sırasında da yaşayan masum kahramanımızı, wikipediadan aldığım bilgiye göre, Hitler, Mussolini ve Japonyaya karşı da kullanmış uyanıklar. Bu siyasi tarafının, doğru mu yanlış mı kullanıldığına fazla bulaşmadan devam ediyorum. Bir sürü ödülü var tavşanların feriştahının:). Ama benim Bugs Bunny'nin, sonradan fark ettiğim ve çok sevdiğim özelliği ne biliyor musunuz? Bilinç altımıza operayı işledi kerata. Özellikle 1816 da galası yapılan "Sevil Berberi" ni, 1950 yılında, bir de Bugs dan izleme şansımız old

Panyee FC

Bu videoyu, ilk olarak şirketimizde yapılan bir organizasyondaki sunumda görmüştüm, izledikten sonra hayran kaldım ve unutmak istemediklerim arasına girişi böyle oldu.  Biraz klişe, ama, en azından "ben" inanıyorum ki, "insan gerçekten isteyince başaramayacağı şey yok, yeter ki kararlı olsun ve kendine inansın". Bunun en net, en masum örneği de bu video. Kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. Türkçe altyazılı olanların kalitesini pek beğenmedim, o yüzden altyazı ingilizce olanını paylaşıyorum. Zaten görüntülerden anlaşılıyor, ama yine de bir özet geçeyim.  Aslında bu bir banka reklamı, gerçek bir hikayeyi anlatıyor. Bahsettiği hikaye Tayland'ın adalarından biri olan "Koh Panyee" de geçiyor. Ada o kadar küçük bir alanda ve o kadar az toprak parçasına sahip ki, insanlar zor yürüyor, balıkçılıkla geçiniyorlar, biraz fakirler.  Bu adada yaşayan 13-15 yaşlarında bir grup genç, futbol izlemeyi çok seviyor. Bir gün birinin aklına futbol takımı k

Model Model Terlik Var

Resim
Bu söz, sevgili babacığımın sıklıkla kullandığı, herkesin birbirinden farklı olduğu anlamına gelen, birazcık da tabiri caiz ise "cins" olarak düşündüğümüz insanlar için söylediği bir laf.  Eğri oturup doğru konuşmak lazım. İnsanoğlu pek bencil. Kimilerinde bu bencillik olgusu ayyuka çıkmış durumda, kimilerinde ise bastırılmış biraz, ama yine de benciliz. Bencil olmayıp ne yapacağız ki, biz varsak her şey var, biz yoksak hiç bir şey yok. (Bu derin konuya daha sonra bir yazımda değinmek üzere şimdilik burada bırakıyorum ve esas konuma devam ediyorum.) Ne diyordum? Bencillik. Birlikte yaşamanın getirdiği en önemli ikilemlerden biri. Bizim istediğimiz olsun diyoruz ama etrafımızdakilerin bizden farklı düşünebileceğini, farklı şeyler isteyebileceğini göz ardı ediyoruz.  Zaman zaman güya iyilik yapıyoruz karşımızdakine (iyiliğin temelinde de biraz bencillik var), karşılığında iyilik görmeyince içten içe bir bozulma, rahatsızlık duygusu. Kardeşim, tamam güzel sana göre

Hatırımda Kalanlar

Evet, kabul ediyorum, blogumun adı birazcık naftalin kokuyor. Şöyle, görmüş geçirmiş, ununu elemiş, eleğini tavana asmış nidasıyla öğütler verecek bir havası var. Gel gör ki, ne ben öyle biriyim, ne de çok şey biliyorum. Sadece anlatmak istediklerime en yakın bu ismi buldum.  Ne mi anlatmak istiyorum?  Aslında bir şeyler anlatmaktan ziyade, unutmak istemediğim şeyleri biriktirmek istiyorum bu blogda. Çünkü, unutuyorum, unutuyoruz. Yaşadıklarımızı, öğrendiklerimizi, hissettiklerimizi, istediklerimizi, başardıklarımızı, başaramadıkarımızı, hayallerimizi, kısacası her şeyi zamanla ya unutuyoruz, ya da işimize geldiği kadarını hatırlıyoruz. Aldığımız kararları unutuyoruz. Pazartesi rejime başlıyoruz, hoop  çarşamba unutuyoruz, kitap okuyoruz, çok seviyoruz aradan 2 yıl geçince, "hıı o kitabı okudum ben çok güzeldi" diyoruz, başka ipucu yok. Film seyrediyoruz, "hani bi adam vardı neydi onun adı" demeye başladığımız zaman kalmıyor birşey.  Madalyonun ötek