Alper Kamu Cehennem Çiçeği - Alper Canıgüz

Son okuduğum kitap, Alper Canıgüz'ün. Daha önce yazarın yayımlanmış 3 kitabını da okumuş (bir kısmını da tavsiye etmiş) olan ben, maalesef bazı ana hatlar dışında kitapların ayrıntılarını hatırlamıyorum. Aynı kara bahtın kem talihin bu kitaba da uğramaması için buyrunuz, işte görüşlerim.



Kitabımızın ana karakteri yazarın diğer kitabı "Oğullar ve Rencide Ruhlar" ın da ana karakteri olan 5 yaşındaki Alper Kamu. 5 yaşında olduğuna bakmayın, kendisi en az 35 yaşındaymış gibi davranan, bir dünya görüşüne, hayat felsefesine sahip, son derece zeki bir çocuk adam. Bu kitabında da yeni bir cinayet ile kendisi ve ailesiyle ilgili bir gerçeği çözüyor. Daha fazla detay verip okumak isteyenlere katil uşakmış demek istemiyorum, muhtemelen bu yazdığımı okuyunca ben hatırlarım:)

Romanda bahsi geçen cinayet, mahalleye yeni taşınan komşu çocuğu Ümit ile karakterimizin ilk konuşmasında, Ümit'in kardeşini öldürdüğünü söylemesiyle bizimle tanıştırılıyor. Buna inanmayan veletimimiz Alper, cinayetin sır perdesini aralamak için, başına gelen tüm olaylara soğukkanlılıkla yaklaşıyor ve ölümle burun buruna gelmesine rağmen çözüyor.

Yine romanda bahsi geçen ailesi ile ilgili, "ortalama uğursuzlukta" bir günde amcasının ölümünden sonra aydınlanan gerçeği ise, Alperciğimizle birlikle yüreğimiz burkularak öğreniyoruz. 

Kitap, hem 5 yaşındaki birinin, herkesten zeki, olayları çözebilen oluşuna bizi inandırıyor, hem de inandırmıyor. Zaten yazarın böyle de bir derdi yok anladığım kadarı ile. Alper Kamu'ya zaman zaman sinir oldum okurken, zaman zaman da sevdim. Family Guy daki Stewie yi andırdı bana.




Sonuç itibarı ile kitabı herkese tavsiye edemiyorum, barındırdığı absürtlük ve gerçeklik karışımı olaylar silsilesini herkes beğenmeyebilir, ama kitaptaki ince mizah da görülmeye değer. Üstelik son sayfalarını soluğunuzu tutarak okuyorsunuz.

Alper Kamu'nun sevdiğim lafları;

"Ben de beş yaşımın baharında, payıma düşen ölümlerden nasiplenerekten yaşayıp gitmekteydim işte. Aylardan hep kasım, günlerden hep perşembe olan ve saatin hep öğleden sonra üçü gösterdiği kasvetli dünyamda..." (s.7)

Anne ve babası hakkındaki görüşü;

"Ara sıra hırgür yapsalar da, iyi kötü geçinip gidiyorlardı işte. Gündüzleri av avlayıp kuş kuşluyor, geceleri mağaralarına çekilip dinleniyor ve boş zamanlarında bir de potansiyel seri katil büyütmek suretiyle boy boylayıp soy soyluyorlardı. Mutsuzluklarını kanıksamışlardı ve daha büyük bir şeyin peşinde koşmak akıllarından bile geçmiyordu." (s.51)

"Hayatı anlıyorum, dedim, sadece kabullenemiyorum." (s.165)

"Uzaktan akrabam Fransız kalecinin de isabetle belirttiği gibi ilk ve en önemli felsefi sorun, hayatın yaşamaya değer olup olmadığıydı elbette; bir kez devam etmeye karar verdikten sonra, diğerlerinin cehennemi olmayı da ağlayıp sızlamadan kabullenmek gerekiyordu." (s.218)

Bunların yanında 175. sayfadaki "Karanfil kız" hikayesi ile kitabın sonlarına doğru olan "Hatice abla" benzetmesi de güzeldi. Her ne kadar Hatice ablanın kitap içindeki rolü beni pek etkilemese de muhtemelen benim anlayamadğım bir sebebi vardır, yazarın bu karakteri neden kurguladığını öğrenmek isterdim.

Not: Blog yazmaya başlamamın çıkış noktalarından biri de okuduğum kitapları zamanla unutmamdan ötürü duyduğum üzüntü idi. Bu yüzden, bundan sonra okuduğum kitaplara, sevsem de sevmesem de burada yer vereceğim ki, belki bir faydası dokunur da unutmam:)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neden Mutlu Olur?

Mr.Nobody - Bay Hiçkimse (2009)

Kaplumbağa Terbiyecisi