No Stress!

Geçtiğimiz günlerde yine bir kişisel gelişim eğitmindeydim. Önceleri ne kişisel gelişim eğitimlerini ne de kitaplarını severdim, sanki hepsi aynı şeyi söylüyormuş gibi gelirdi, anlayacağınız gereksiz bir önyargı içerisindeydim. Ama işin aslına bakarsanız pek de öyle değilmiş. Evet zaman zaman birbirini tekrarlayan durumlar olabiliyor ama resmin bütününe baktığınızda size bir bakış açısı bir vizyon veriyor böyle şeyler. Bu yüzden eğer fırsatınız varsa siz de gidin, okuyun, üzerine düşünün derim. 

Bu seferki eğitimimin konusu stres yöneyimiydi. Eğitmenim de Aslı Taş Kayabaş isimli sevimli mi sevimli bir kişiydi. Eğitimde çok fazla bilmediğim, bilmediğimiz bir şey yoktu elbette. Kimimiz her gün, kimimiz hayatımızın belirli dönemlerinde karşı karşıya geliyoruz stresle. Gerçi stres kelimesi de biraz uydurma gibi sanki, size de öyle gelmiyor mu? Eskiden stres mi varmış canım, yeni icatlar bunlar:) Şimdi herşeyi strese bağlayıveriyoruz, "çok stresliyim üstüme gelme", "strese dayalı yeme bozukluğu", "sinirden ağlıyorum" ve daha nice sözler kalıplaşıverdi son yıllarda. 


Neyse konuyu fazla dağıtmadan eğitimden aklımda kalanları paylaşmak istiyorum. Aslı Hanımın dediğine göre stres dediğimiz olay algı ile başlarmış. Yani diyelim yolda yanınızda bir arkadaşınızla yürürken, bir kedi gördünüz. Biriniz "ayy ne kadar sevimli kedi" diye üzerine atlarken, diğeriniz kediden korkuyor olabilir. Birden kalp atışları hızlanır, korkuyla karışık bir stres yaşar. Hayatın genelinde de bu böyle. Yaşadığımız olaylar kimimize hiç mi hiç etki etmezken, bir diğerimiz aynı olayı bir tehdit, çözülmesi gereken bir tehlike olarak görebilir, kimimze basit gelen bir olay için diğeri kendini yeyip bitirebilir. 

Stresin kaynağı ile ilgili de şöyle bir genel açıklama yaptı. Bir teoriye göre, atalarımız yüzyıllar önce hayatta kalabilmek için ya kaçmak ya da kavga etmek zorundaydı. Diyelim bir dinazorla karşılaştı. Hayatta kalabilmesi için vücudu onu kaçmaya ya da kavga etmeye hazırlıyor. Yani beyin devreden çıkıyor, refleksler ve omurilik devreye giriyor, daha fazla enerji elde edebilmek için, mide, bağırsak gibi iç organlara sen dur bi çalışma hacı diyor, (örneğin şimdiki strese dayalı reflü de buradan geliyor, mide çalışmıyor içindeki asitle kalıveriyor), kalbe sen hızlı at enerji ver, kana hemen pıhtılaş ki biyerlerin kanarsa hemen durdur diyor, (bu da kalp krizi, damar tıkanıklıklarının bir sebebi), çizgili kazlardan oluşan bacak ve kollarımıza da koş hacı kaç kurtul ya da savaş emri gidiyor. Biz de sonuç itibarı ile hayatta kalan bu ataların devam nesli olduğumuzdan, bu durum bizim de DNA mıza işlemiş. E biz stres olarak algıladığımız durumlarda ne kaçıyoruz ne de savaşıyoruz, vücudumuz bu tepkileri verdiğiyle kalıyor, bunlar da envai çeşit hastalığa zemin hazırlıyor, en fazla kapıyı çarpıp çıkıyoruz. Dolayısı ile olan bizim zavallı vücudumuza oluyor.



Aslı hanımın bu konudaki önerisi, algımızı değiştirmemiz. Bu da çok kolay olacak bir şey değil ancak bilincinde olursak yapılabilecek bir şey. 3 günlük dünyada ona buna sinirlenip stres yapıp kendimize zarar vermeye değer mi allasen:)

En çok kullandığı taktik "olursa ne olur" sorusunu sormakmış. Tabi bu küçük olup da bizim büyüttüğümüz olaylar için geçerli. Örneğin, trafik stresi diyelim. "Trafik olsun ne olur" diye soruyoruz kendimize. "E geç kalırız". "Geç kalırsak ne olur?" "Yapacak işlerm vardı, onları yapamam." "Sonra yapsan ne olur?" "Zaman kalmaz". "Kalmasın ne olur?" diye zincirleme sorularla vardığımız sonuç ile aslında ne kadar küçük bir olayı büyüttüğümüzü fark ediyoruz. Ben sevdim bu yöntemi, size de tavsiye ederim, stres anında ne kadar işe yarar bilinmez ama hiç yoktan iyidir:)

Eğitimde bunların dışında da birkaç faydalı bilgi vardı tabi ancak özetin özeti bu kadar, son sözümü de sevgili Bob amcaya bırakıyorum ne de güzel demiş değil mi, endişelenme mutlu ol diye. Günlük telaşlar için, kendimize zarar vermemek için özetle yapmamız gereken de bu yalan mı?







Yorumlar

  1. hülöğğğğğğ demek istiyorum, utube da dertsiz tasasız teyze gibi....

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neden Mutlu Olur?

Kaplumbağa Terbiyecisi

Hedonik Uyarlanma