Hedonik Uyarlanma

Kabul edelim, biz insanlar biraz değişik varlıklarız. Beynimizin diğer tüm hayvanlara olan üstünlüğünün farkındayız (yani umarım), ancak her zaman rasyonel hareket edemiyoruz. Hatta çoğu zaman! 

Uzun vadede sağlığımıza zarar vereceğini bile bile tükettiğimiz alkol, sigara, pazartesi başlarım diyerek salı bırakılan diyetler sonucu bedeni gereksiz yoran kilolar, yıllık abone olunan ancak koca yılda bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar gidilen spor salonları, minik servetler ödenerek alınan değerli taşlar ve daha nice nice örnek. Hepsinin kendi içerisinde bir mantığı var, kabul, anlık tatminler daha cazip geliyor falan filan. Ama tüm bunların hepsi uzun vadede bize yol, su, elektirik olarak dönecek ve dönüyor a dostlar! O zaman neden böyle yapıyoruz? 

Cevap veriyorum: hedonik uyarlanma. Yani tam cevabı bu değil, ama bir cevabı bu. Ne dedin, neymiş, hede hedo, ne diyorsun sen diyorsanız, okumaya devam.



Hedonik uyarlama terimi ile ilk kez Dan Ariely'in "Akıldışının Mantığı" kitabında karşılaştım. Bu  arada, kitap şiddetle tavsiye ettiğim kitaplardan; içinde, yeniden düşünmeye teşvik eden sosyal deneyler, insan davranışlarını çözümlemeye çalışan sayısız örnek yer alıyor.

Hedonik uyarlanma aslında biraz daha geniş bir kavram, ancak özetle biz insanların çevremize ve başımıza gelen her şeye, (evet her şeye) adapte oluşumuz anlamına geliyor. Meğer dağına göre kar deyimi aslında bir yalanmış, sadece biz alışıyormuşuz.

Bu durumun hem olumlu hem de olumsuz tarafları var. Örneğin, başımıza çok kötü bir olay geldiğinde, sevdiğimiz birini ya da bir uzvumuzu kaybetmemiz gibi durumlarda, ne kadar sürerse sürsün, belirli bir müddet sonra bu duruma alışıyormuşuz. Mesela, bir uzvumuzu kaybetme durumunu ele alalım. Bu durumu düşünmek, çok korkunç, asla üstesinden gelemeyeceğimiz bir deneyim olarak gözükse de, gerçekten başımıza geldiğinde düşündüğümüz kadar kötü olmadığını fark ediyormuşuz. Kendimize alternatif yollar buluyor ve bu şekilde yaşamaya alışmaya başlıyormuşuz.

Aynı şekilde, bizim için çok olumlu olan bir deneyime de hedonik uyarlanma sayesinde hemen adapte olabiliyormuşuz. Örneğin çok istediğimiz o arabayı aldık. Bir süre sonra ilk ona eriştiğimiz zamandaki mutluluk durumu azalıyor, zamanla alışıyoruz ve aynı zevki bize vermiyor. Ya da yeni bir eve taşındık, başta dikkatimizi çeken, hoşumuza giden evin her ayrıntısı zamanla o kadar da dikkatimizi çekmez hale geliyor. Bu durum çok farklı alanlara yayılabilir, sayısız örnek verilebilir; ilişkiler, kazanılan ücret, çok severek kabul ettiğimiz iş, hepsi hedonik uyarlanma neticesinde monotonlaşıyor, kısaca her şeye alışmaya programlanmışız.

"Yok canım, ne saçmalıyorsun falancayı kaybedersem ben yaşayamam", "ayağımı kaybedersem hayatım söner", ya da "sen o arabayı bana al bak bakalım uyarlanıyor muyum uyarlanmıyor muyum, alsan, başka bir şey istemem", "o kadar parayı ben kazansam, asla mutsuz olmam" dediğinizi duyar gibiyim. Ben de diyorum, ancak Ariely'in dedikleri de bir o kadar mantıklı, bence bir şans verin.

Dan Ariely'e göre hedonik uyarlanma durumunu algılamada bu kadar zorlanmamızın sebebi, hayatın devam ettiğini ve zaman geçtikçe olumlu ya da olumsuz başka olayların mutluluğumuzu ya da mutsuzluğumuzu etkilediği olgusunu gözden kaçırmamız. Yani bir olay bize başta dayanılmaz derecede acı verici ya da aşırı mutlu edici gelebilir, ancak yaşamaya devam ettiğimiz sürece çok fazla yeni olayla, denkleme giren yeni üyelerle karşılaşmaya devam ediyoruz. Fiziksel olarak nasıl ki karanlık bir ortamdan ışığa ilk çıktığımızda bir anda görmekte zorlanırken, zamanla gözlerimiz ışığa alışıyor, yaşadığımız deneyimlere de hedonik uyarlanma sayesinde alışıyoruz. 

Ariely konu ile ilgili bir dizi sosyal deney yapmış, hatta geçirdiği kaza sonrası bizzat kendisi de yaşamış. Bense, hedonik uyarlanmayı çıkarlarımız doğrultusunda ve farkındalık için kullanmaktan yanayım. Örneğin o çok istediğimiz pahalı nesneyi aldığımızda, o an için dünyanın en mutlu insanı hissetsek de zamanla geçecek, ya da o harika pasta bize o an çok harika gelse de, aslında değil. Farkında olmak çok daha önemli bir boyut bence. Hiç kimse hiç bir acıya sandığı gibi kendini hazırlayamaz, başa gelmeden bilinmez, ancak olumlu ya da çok istenen deneyimlerde bu durumun geçici olduğunun farkındalığı bizi belki bir adım ileri götürüp, bir level atlatabilir, ne dersiniz?









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Neden Mutlu Olur?

Kaplumbağa Terbiyecisi