Böğürtlen Kışı

Yaz dizilerini bilirsiniz, birtakım moda isimlerini de. Vay efendim karpuz kabuğu, patlıcan moru, çilek tadı isimlerine benzer puf diye havada uçuşacak minvalde zengin kiz fakir oğlan ya da tam tersi konularıyla çıkar gelirler.

İtiraf ediyorum bu tip dizilere ön yargım var biraz. İzlemeyi pek tercih etmiyorum. 

Aynı önyargı bu ve benzeri şeyleri konu alan kitaplarda da geçerli. Genelde okumam, ama bu sefer ismine rağmen okudum:) "Böğürtlen Kışı" okuduğum kitabın adı. Yazarı Sarah Jio. 

Meğer türkçeye çevrilen birden fazla romanı varmış ve hatrı sayılır bir türk okuyucu kitlesi bulunuyormuş Jio'nun.

Kitaba adını veren "böğürtlen kışı", mevsimi dışında oluşan soğuk havalar demekmiş. Zaten kitapta da, biri 1930 lu yıllarda biri günümüzde olmak üzere, Mayıs ayında yaşanan bir kar fırtınası üzerinden başlıyor konu. Pek bir acıklı, 1933 yılında 3 yaşındaki oğlu Daniel kaybolan Vera ile günümüzde yaşayan bir gazeteci Claire'nin bu olayı araştırmasını içeriyor. Claire de bebeğini doğmadan bir kazada kaybetmiş. Birtakım olaylar, tesadüfler ve hüzünler sonucunda Claire kaybolan Daniel'in sırrını çözüyor. 

Çok kolay okunan bir kitap kendisi, sevdim mi, evet sevdim ve duygulandım, yani yazar amacına ulaştı bence. 

Konu çok başarılı, ancak, bazı tesadüfler ve ileride bahsedecek bundan dediğim şeyler o kadar bağıra bağıra, üstüne basıla basıla anlatılmış ki, zamanında rahmetli Levent Kırca'nın skeçlerinin sonunda özet geçmesi gibi anladım tamam sadede gel diyesim geldi. 

Bir de mesela, zaman mekan bütünlüğünde bazı sorunlar vardı, kalabalık bir kafede kafenin sahibi ile oturuyorlar, sahibi çok yoğun olduğundan, sadece kendisinin çalıştığından bahsediyor. Arada geçen birkaç konuşma sonrasında hop, hadi yemeğe gidelim deyip kalkıp gidiyorlar. Ne oldu zavallı kafedeki müşteriler bir muamma. 

Tavsiye eder miyim, eğer biraz daha kafa dağıtıcı, kolay okunan bir kitabı severim derseniz okuyun derim.